Bugün ülkemizde belki de ihtiyaçtan bile fazla tarım üretimi yapılıyor. Ama sistem bir şekilde bu üretimin kazancını çiftçiye aktarmayı önlüyor.

İbrahim Kahveci’nin yazısından alıntı

Tarımı bitiren ‘gizli el’

2010-2017 yıllık ortalama fiyat artışları;

Ülkede genel fiyat düzeyi yüzde 75,0 artıyor. Aynı dönemde gıda fiyatları ise (içecek hariç) yüzde 88,1 artıyor.

Şimdi gıda fiyatlarının alt bileşenlerine bakıyoruz.

Et fiyatları yüzde 74,8, süt-peynir ve yumurta fiyatları yüzde 74,7, sebze fiyatları ise yüzde 97,0 artıyor. Bu arada meyve fiyatları da yüzde 94,1 oranında artıyor.

Bunlar raf fiyatları, yani tarım ürünlerinin satış fiyatlarındaki artışları gösteriyor.

Bugün et fiyatlarından şikayet ediyoruz ama et fiyatları nerede ise enflasyon oranı ile aynı seviyede artış göstermiş. Tüketiciye yansıyan en yüksek artışlar sebze-meyvede olmuş  (2010-2017).

Şimdi bir kez de ‘Tarım Ürünleri Üretici Fiyat’ artışlarına bakalım: (2010-2017)

Ülkemizde genel fiyatlar %75,0 artarken, çiftçinin sattığı ürünlerin tarla fiyatı yüzde 59,0 artışta kalıyor. Hatta gıda fiyatlarının yüzde 88,1 arttığı dönemde, tarla fiyatları yüzde 59,0 artıyor da diyebiliriz.

Şimdi dünkü yazı ile aynı noktayı kapatalım. Yani sorunun çiftçide olmadığını, tarlasını ekenlerin gıda fiyatlarındaki artıştan yararlanamadığını sanırım artık rahatça tespit etmiş olduk.

Bu tablo karşısında eğer “ithalat” noktasına gelirsek, aslında çiftçiye bir darbe daha vurmuş oluyoruz. Bunu da bir kenara yazalım…

Ya da dün domates örneğinde verdiğim gibi; sorun tarladan rafa gelene kadar oluşan fireden mi geliyor? Oysa 2010 öncesinde tarla-raf fiyat makası nerede ise bugünün yarısı düzeyindeymiş. Yani gıda fiyatlarındaki normal dışı artışın ana kaynağı ‘Gıda Komitesinin’ tespit ettiği “FİRE’de değilmiş.

ASIL SORUNU NİYE GÖRMÜYORUZ

Mayıs ayında domatesin tarladaki fiyatı 1,34 lira olarak görülüyor (TÜİK-Tarım ÜFE). Yine aynı ayda domatesin ortalama raf fiyatı 2,75 lira olarak görülüyor (TÜİK-TÜFE)

Tarla fiyatının iki katına çıkan bir raf fiyatı var.

Bugün İstanbul’da bir çok markette bazı domates çeşitlerinin kg satış fiyatı 5,0-6,0 lirayı bile geçiyor.

Sorun üreticide mi? Hayır.

Hatta eminim bir çok çiftçi, raf fiyatının yarısından aynı ürünü satmak için can atıyordur. Ama neden bu ürünler çiftçinin tarlasında para etmiyor?

Yukarıda gördüğünüz gibi çiftçinin satış fiyatı enflasyonun bile altında kalmış. Yani çiftçi aslında fiyatı artan gıda ürünlerine rağmen giderek fakirleşiyor.

Çiftçi para kazanamıyor.

Çok net görüyoruz ki, ana sorun “FİRE” de değil.

O zaman neden Gıda Komitesi havanda su dövüyor? Neden gerçek sorunları tespit edemiyor!

Aslında bu konuda Merkez Bankasının yayınladığı eski bir rapor var. Aklımda kalan önemli tespitlerini söyleyeyim: O rapor diyor ki; gıdada oluşan aşırı fiyat farkı ve artışının temel nedeni tekelleşen alıcı ve aracı piyasasıdır.

Ne diyor?

1- Tekelleşen aracı piyasası; yani “hal” düzeni ve kabzımal mı ne deniyorsa işte o aracılar…

2- Tekelleşen perakende düzeni; yani mahalle aralarına kadar giren büyük zincir marketlerin alıcı ve satıcı gücü.

Bugün ülkemizde belki de ihtiyaçtan bile fazla tarım üretimi yapılıyor. Ama sistem bir şekilde bu üretimin kazancını çiftçiye aktarmayı önlüyor.

ÇÖZÜM MÜ?

Sanırım bugün gıda fiyatlarını çok kısa sürede çözecek en acil yol şu olabilir: Çiftçi ile tüketici arasında yeni bir aracılık yapılanmasının düzenlenmesi. Yeni bir ürün toplayıcı ve dağıtıcılık sistemi de diyebiliriz.

Bir not: Mart ayında Samsun’dan İstanbul’a gelirken Amasya civarlarında yol kenarındaki elma satıcılarına uğradım. Benim köyümde küçüklüğümde bugün hiçbir yerde bulamadığım çok farklı elma çeşitleri vardı. İşte o satıcılara sordum: “Köylerinizde farklı elma yok mu? Neden bir kaç çeşit elma satıyorsunuz?

Meğer satmaları yasakmış.

Çiftçinin köylerindeki farklı çeşitteki doğal çeşit elmaları satmaları yasakmış. Hatta inanamadım “O farklı çeşit elma fidelerini de satamıyoruz, o da yasak” dediler.

Sanırım bu işte gizli bir el var.

Kaynak: Karar